10 Mart 2008 Pazartesi

görüntülerin dinamik dengesi

28 Ekim günü Radikal'de, Gündüz Vassaf bir anısını anlatıyordu. Bir grup öğretim üyesi Filistin'e gidip Yaser Arafat ile görüşmüşler. Görüşmenin bir anında Arafat eline bir kova almış, altına bir bilye koymuş. Kova haliyle dengede duramayıp sallanmış. Yani diyor ki, biz İsrail kadar güçlü olmasak da onun sistemini sallar deviririz.

Nedense dengeyi, hep katı bir şeyin sallantısız durması olarak algılıyoruz. Toplumsal dönüşüm, devrim isteyenler, kovaların altına bu yüzden bilye yerleştirmeye çalışırlar. Bu denge statik dengedir, durgun, hareketsiz, Newton fiziğine uygun.

Ama bir de dinamik denge var. Fizik değil de kimyaya geçiyoruz. Düdüklü tencereye su koyun! Ocağın üzerine sürün! Deney zamanı!

Tencereyi diyelim ki seksen dereceye ısıttık ve bu sıcaklıkta sabit tutuyoruz. Isıyı yedikçe, su moleküllerinden bir kısmı buhar olur. Ama kapak buhar sızdırmadığı için bir kısım buhar da kapağa çarpıp yeniden suya dönüşür. Tenceredeki su hareketlidir ama su ve buhar miktarı hiç değişmez, dengede kalır. Tabi tencerenin kapağı açılmadığı ya da sıcaklık artırılmadığı sürece. Dinamik denge işte böyle bir şey, hareketli ama dengede.

Toplumun dengesi, sistem dengesi, dinamik dengeye yakın bir şey. Her şey değişiyor, insanlar bir orada bir burada, bazı gün şunu düşünür-yapar, bazı gün bunu. Ama çark işler, sistem dengededir. Düdüklü tencere kadar kapalı bir sistem olmasa da, ara sıra kapağı buhar kaçırsa da, toplumun gerçek anlamda değişmesi uzun zaman alır. Burada zihniyet değişiminden söz ediyorum.

Fikirlerinizle toplumsal zihniyeti ne kadar sarsabilirsiniz?

Eskiden bu işler daha kolaymış sanki. Fikir belirttiğinizde olumlu-olumsuz, bir etkisi olurmuş. Her şey daha bir hakikiymiş sanki bir zamanlar.

Bizim içinde yetiştiğimiz ve şu an yaşadığımız zamanda ise panayır havası egemen. Özellikle de gelişmiş demokrasilerde...

Sistemi fikirlerinizle sarsmak istiyorsunuz ve gerçekten sıkı fikirleriniz var. Bu durumda panayırın hilkat garibesi oluyorsunuz. Sizi çadıra zincirliyorlar (ya da daha kötüsü, kendi isteğinizle oradasınız) ve kapıda bir tellâl bağırıyor: "Gelin! Görüp görebileceğiniz en tuhaf yaratık burada! İki kafası, beş bacağı var! Koşun!" Panayırda gösterinin sıradan bir parçası haline geliyor veya getiriliyorsunuz. Kimse iplemiyor sizi. Oysa ormanda olsanız hiç değilse birkaç çocuk sizden korkardı.

Acayip fikirleriniz mi var? Buyrun parti kurun. Seçimlerde kazara binde bir oy alın. Paletimizde bir de çingene pembesi olsun, renk olsun.

Kamikaze eylemi bile yapsanız, sistem sizi bir görüntüye dönüştürüyor. Birtakım görüntüler kayganlaş(tırıl)mış beyinlerimizden kayıp giderken hızla flulaşıyor, içe işlemiyor, su ısınmıyor. Ufak bir sarsıntı yaratıyorsunuz belki ama gerçek bile olamıyorsunuz.

Çok kaderci bir yazı oldu. Gelecek sefere kader ve umuttan söz edelim.

ulaş akyol

www.huznukomik.net te yayınlandı.

Hiç yorum yok: