10 Mart 2008 Pazartesi

maslowsal güvenlik

Tamamen durmuş bir saat bile günde iki defa doğru saati gösterir. Mesut Yılmaz da böyle sihirli bir anda ulusal güvenlik tartışmasını yumurtladı. Ben bunları yazarken M.S (Mesut’tan sonra) birinci hafta olmuş, gazeteler bir sürü yumurtayla dolmuştu. Civciv ya da kuş çıkacağını ümit etmediğim bu yumurtalara, renkli ve içi boşbir yumurta da ben eklemek istiyorum.

Maslow bir psikolog olup, üçgeniyle meşhurdur. Hemen her psikoloji ders kitabında bu üçgenlerden birini bulabilirsiniz. Adı güdüler hiyerarşisi üçgeni.



İşin püf noktası tabandan tavana çıkmak. Alttaki güdü doyurulmadan üstteki güdüyle insanı güdüleyemezsiniz, der Maslow. Mesela birine iş yaptıracaksınız. Adamın hiçbir şeyi yok, açlıktan gözü dönmüşse, “Sen bu işi yap, ben de sana yemek vereyim” dersiniz. Karnı iyi kötü doymuşsa, “sen bu işi yap, ben de işgüvenliğini sağlayayım, dirlik düzen içinde yaşa” dersiniz. Bu konuda da bir sorunu yoksa “Bu işi yaparak yüce kardeşlik tarikatimizin bir parçası olabilirsin” dersiniz. Ait olma güdüsü de doymuşsa başarı vaadedersiniz vs. Maslow, rasyonel insanın böyle davranacağını varsayıyor. Zaten ilk bakışta da epey mantıklı görünüyor değil mi?


Ben de bu üçgeni alıp devlete uyguladım. Diyelim ki bu devlet Türkiye imiş (atıyorum tabi). Yine öncelikli güdüler açlık, susuzluk, cinsellik. Bir devlet insanların açlık, susuzluk gibi güdülerinin
tatminiyle ilgilenmeli biraz değil mi? Yoksa ne gerek var devlete? Devlet bir araç mıdır yoksa bir amaç mı? Peki Türkiye'de insanların açlığı, susuzluğu, cinsel güdüleri tatmin ediliyor mu? Tabi ki
ediliyor, siz ne sandınız?



Böyle karnı tok, sırtı pek insanların ülkesinde, insanları ulusal güvenlikle güdülemek mümkün. Birinci amaç gerçekleştiğine göre, ikinci amacımız güvenliği, dirliği, düzeni sağlam bir şekilde
yerleştirmektir.Tartışma burada zaten. Ordumuz anladığım kadarıyla ikinci amaca ulaşamadığımızı, güvenliğimizin tehlikede olduğunu, günün dirlik düzen günü olduğunu söylüyor. Mesut Yılmaz ise, dirlik düzen tamamdır, sıra AB’ye ait olmaya geldi, diyor. Ama iki taraf da birinci amacın tamamlandığından kuşkulular. (önemi yok, boşverin)

AB’ye girdikten sonra da G’lerin 8.si ya da 9.su olmaya çalışacağız. En yüksek basamak ise bütün ülkeler için bir ütopya.

Şimdi bu açıdan bakınca ne görüyorsunuz?

Ben bu yazıda, bu bakış açısında iki büyük yanlış görüyorum.

Birincisi, bilimsel değil. Üçgen sadece tek kişi için geçerli. Bu tür psikoloji kavramlarıyla toplumları açıklamak kesinlikle akıldışı, bilimdışıdır (mı?)

İkincisi, Maslow’un üçgeni bir tek insan için bile her zaman geçerli değildir. Çünkü insanlar her zaman rasyonel (akla dayalı iş yapan) varlıklar değildirler. En güzel örnek ölüm oruçları. Eylemin haklılığını tartışmıyorum ama Maslow’a bakarsanız eylemciler, ait olmaya dair üçüncü basamaktan bir güdünün tatmini için, açlık, güvenlik gibi öncelikli güdülerinden vazgeçiyor ki bu rasyonel bir davranış sayılmaz.

İnsan rasyonel değilse toplum rasyonel olabilir mi? Evet, bir toplum ve onun devleti, bir bireye göre daha rasyonel davranabilir ve davranmak zorundadır.

“Türkiye rasyonel bir ülke midir?” sorusunu sormak ise abesle iştigal olup, bu yazının kendisi bizzat irrasyonel olduğu için sorulmuş ve cevabı böyle saçmasapan şeyleri okumaya zaman ayıran irrasyonel insanlara bırakılmıştır.

ulaş akyol

(13.08.2001 bu yazı, görüşte dışarı çıkarılması cezaevi
idaresi tarafından engellendiği için yayınlanamamıştı.)

Hiç yorum yok: